ZAYIFLIK MUTLULUK MUDUR?

                               

Evet, ben zayıfladım ve evet çok mutluyum.

haziran2012-300x210‘’Bedeninin kölesi olan hiç kimse özgür değildir.’’   SENECA

14495526_1236368986415598_2088003665623491017_nimg_0266  Zayıf biri için zayıflık, mutluluk olmayabilir ama şişman biri için şişmanlık, çok acı veren bir durumdur ve şişman biri için zayıflık, kesinlikle mutluluktur.10639570_852272344792261_4512981679438973279_n

 

MUTLUYUM… Çünkü zayıf değilsen güzel olmadığını düşünürsün, kendine asla güvenemezsin hatta ve hatta dostlarını kucaklayamazsın, onlara sarılamazsın bile, yaz aylarında ve hatta çoğu zamanda kışın o kadar çok terlersin ki dostlarını arkadaşlarını terinle rahatsız etmek istemezsin. Kendine olan güvenin ayaklar altındadır. Alışveriş bir ızdıraptır bazen çok beğendiğin küçük beden bir şeyi yakından inceleyebilmek için ‘senin burada ne işin var’ dercesine bakan tezgâhtara şu meşhur maskemizi takınarak gülümseyip, “kızıma hediye bakıyorum” diye yalan söylersin. Dizilerde filmlerde dalga geçilensindir. Annenin sana ‘mohini gibi oldun’ dediğini duyarsın ve sessiz sessiz ağlarsın. Annen bile bunu diyorsa başkalarının neler düşündüğünü düşünürsün ve bir adım daha geri çekilirsin toplumdan. Diğer yandan da kendini kanıtlayabilmek için herkesten çok çalışırsın. Daha çalışkan, daha espirili, daha akıllı anlayışlı, daha kanka olmak zorunda hissedersin. Ve çeşit çeşit maskeler oluşturursun, zırhını sağlamlaştırırsın. Böylece büyük oyun başlar….

Seyredilmişliğini seyretmeye başlar, acı çekersin. Artık kendini onların gözünden görüyorsundur yani. Kendini aşağılar, iradesiz olduğunu düşünüp kızar ve çılgın gibi düzenin sunduğu bütün yolları sırayla dener durursun. Ama her seferinde verdiğin kilolardan daha fazlasını alır çaresizliğini pekiştirirsin. Başaramayacağın düşüncesi her geçen gün hücrelerinin derinliklerine işler. İçinde yaşadığın toplumun ‘çirkin ördek yavrususundur.’ Ben böyle de mutluyum size ne diyerek savunma mekanizmaları adımına geçersin ve kendi yarattığın dünyana daha fazla gömülürsün. Derinlerde bir yerde kendini sevmez, yetersiz ve çaresiz hissedersin. İnsanları ve şartları suçlarsın.

Peki böyle bir durumda mutlu olabilir mi insan? ASLA….  Zayıf biri için zayıflık, mutluluk olmayabilir ama şişman biri için şişmanlık, çok acı veren bir durumdur ve şişman biri için zayıflık, kesinlikle mutluluktur.

Akapunktur, Ayurveda, Psikiyatrist, Bireysel seanslar, mama tarzı içecekler veren zayıflama merkezleri ve ürünleri, en az 6 diyetisyen, 2 endokrinoloji uzmanı, detoks programları, çiğ beslenme, phancakarma, uykuda telkin cd si, liposuction, mide balonu ve kiloları bekleyen bekçiler…. Arada unuttuklarım affetsin beni…

Her seferinde bir miktar kilo verdim vermesine hatta ideal kiloya yaklaştığım zamanlar bile oldu ama mutlu olmaya fırsat bile kalmadan daha fazlasını aldım her seferinde.

Kalıcılık için hiçbir şey yeterli olmuyordu, öyleyse neydi işin sırrı?

Her seferinde büyük büyük konuşup “bir vereyim bir daha alır mıyım hiç, asla!” diyordum ama daha fazlasını alıyordum. 65-66 kilolarda iken başladığım zayıflama yolculuğunda 100 kilonun kapısına dayanmıştım ve artık ümitsizdim. Versem de çok daha fazlasını alıyordum o zaman o kadar çaba niye, sorguluyordum. Çok ama çok mutsuzdum…

Bu kadar kilonun altında başka bir dünya vardı ve bu kendini sürekli çoğalan kilolarla ifade ediyordu. Bu gerçeği fark ettikten sonra ve acı çekmeyi kronik bir şekilde yaşadığım bu dönemde kendimle yeniden tanıştım. Anladım ki kilolu olduğum için mutsuz değildim, mutsuz olduğum için kiloluydum. Ve ben ısrarla düşüncelerimi değişmeyen bir şey zannediyordum. Gözümün rengi, saçım, burnum gibi…. İçimde incinmiş bir çocuk yaşıyordu ve derinlerde tüm çirkinliklerden bağımsız bir yerlerde kaybolmuş ruhum gizleniyordu. Bir gün düşünce sistemim değişince her şeyin değişebileceği gerçeğini fark edişim her şeyin hatta tüm geçmişin anlamını değiştiriverdi.

Başka türlü düşünebilmenin temelinde beyinde yeni nöron yolları açmak varmış. Bunun içinde yepyeni, daha önce hiç yapmadığımız şeyleri yapmak gerekirmiş. Yeni bir şeyler yaptıkça o alanda oluşan otobanlar bizi yeni düşünce biçimlerine götürürmüş. O zaman düşüncelerimiz zorluk çıkardığında onu değiştirebilme refleksini kazanmış oluyormuşuz.

Bir araba gibiydim, direksiyonum vardı, gaz, fren ve yakıt sistemim vardı. İstersem direksiyonu kırabilme, hızlanabilme ya da yavaşlayabilme seçeneklerim mevcuttu. Ayrıca doğru yakıtla bedenimi de olması gereken ideal ve sağlıklı formunda tutabilirdim.

Bilgi kişiye özel olmalıdır, her insan tektir ve özeldir. Herkesin ihtiyacı farklı olabilir. İşte tam bu noktada kişiye özel bir bilgi akışı, ihtiyaca yönelik bir ilgi ve düşünce sistemine göre kişiye gerekli uyaranlarla yol almak gerekiyor. Aynı olayları farklı biçimlerde yorumlayınca bambaşka tepkiler, bambaşka dünyalar çıkıyor ortaya. Bu farkındalık heyecan vericiydi.

Dışarıda bedenim için severek koşarken, içerde de düşünce mekanizmam için beyin jimnastiği yapıyordum. Hacker’ı da, programlayıcı da kendimin olduğu bir bilgisayar programcısı gibiydim. Hedef ve amaca uygun müthiş bir programda yükleyebilirdim, kendi kendini çökerten hacker’da olabilirdim.  Sonucunda da adım adım korkularımı yenmeyi, kendim olmak için mücadele edebilmeyi, ancak özgür bir zihin ile gelebilecek özgür bedeni öğreniyordum ben ‘’’Yeni düşünceler, hayatıma kattığım yeni şeyler, olaylara farklı tarafından da bakabilen yeni bakış açıları, süzgeçten geçirilmiş hep kötüyü bulup çıkaran zihnimin formatıyla birlikte yüzeye çıkabilen güzel yeni hatıralar.’’’                                   Ve ben 55 kiloydum 😉

Şimdi çok mutluyum çünkü gitgide genişleyen, gelişen, sonsuz kapasitede ki beynimi ve ruhumu keşfediyorum. Anladım ki kendini sevince dışarıdan beslenmeye, doyumu dışarıda aramaya gerek kalmıyormuş. Denge, neşe ve tutkunun hâkim olmaya başladığı ruhumun, insan tarafımla birleşip yeni seçimlerimin bu birleşmeden geldiği, zihnimin özgür kaldığı, hayatımın bu ikinci dönemine yeniden doğuş diyebilirim. Bedenim yerine ruhumu ve aklımı beslemeyi öğrendim, yaşadım, deneyimledim… Bunu öğrendikten sonraki enerji kaynaklarım beni bile hayrete düşürdü. Zihnim bedenimi yönlendirir olmuştu. Yemeğe yüklediğim anlam tamamen değişmişti ve artık enerjim besinlerden gelmiyordu. Beni yaşatan şey gıda maddeleri değildi. Yaşam enerjisi bu kadar basit değildi.

En ama en önemlisi de geleceğin aslında bugün olduğuydu. Bugünü öyle yaşamalıydım ki gelecekten arkama dönüp baktığımda geçmişim sadece huzur vermeliydi.

Doğum bir başlangıçtır ve ‘ayakta durabilmek için önce tay tay durmak, her düştüğünde kalkmak, adım atmak, yürümek ve koşmaktır’ ardından gelecek olan. Elbette yine düşeceğim belki panikleyeceğim ama bunun doğal olduğunu, her seferinde anımsayıp yeniden yeniden diyeceğim. Çünkü mükemmel olmam gerekmiyor.

55 kilo olmak gerçekten yeniden başlamak oldu benim için. 15 yaşıma döndüm ve hayata yeniden merhaba dedim. Şimdi sadece süzgeçten geçirdiğim güzel anılarımla yola devam ediyorum.  Haa 50 yaşındasın ne geleceği demeyin sakın. 20 sinde herkes başlıyor. 50 sinde başlamakta fark yaratmaktır….

Soruyorum şimdi; geriye sahip olduklarımızın tadını çıkarmaktan ve mutlu olmaktan başka ne kalıyor?

‘’Bedeninin kölesi olan hiç kimse özgür değildir.’’   SENECA

                                                    MÜJDE…

Büyük bir fikre gönül verdiyseniz bu müjdeyi yaymak yaşamınızın anlamını oluşturuverir.

Ben de artık kendimi bir müjdeci olarak hissediyorum.

BİR KİŞİ YAPTIYSA HER KİŞİ YAPABİLİR…

KENDİN İÇİN İDEAL KİLODA, FİT BİR BEDENDE YAŞAMA HAYALİN Mİ VAR? Haydi o zaman hayallerinin gerçek olduğu yeni hayatınızın ilk gününe adım at.

 

HAYALLERİNİZİN PEŞİNDE KOŞUN (TIKLA)